Doğada yürümeyle ilgili bir alıntıyı paylaşmak istiyorum.
''Sonunda kendini yüceltmeyi amaç edinen her çaba felaketle sonlanmaya yazgılıdır. Bedelini şu anda ödüyoruz. Bir dağa, ne kadar büyük olduğunuzu kanıtlamak için tırmanıyorsanız, hemen hemen hiçbir zaman sağlayamazsınız bunu. Tırmansanız bile içi boş bir zafer olur bu. Zaferi sürdürmek için kendinizi tekrar tekrar başka yollarla kanıtlamak, sahte bir imajı tekrar tekrar, oluşturmak; peşinizde bu imajın doğru olmadığını ve birinin bunu anlayacağı korkusuyla sonsuza dek bu imajı sağlamak zorundasınızdır. Bu çıkar yol değildir.
Phaedrus Hindistan’dan yazdığı bir mektupta bir din adamı ve müritleriyle birlikte Himalayalar’ın tepesindeki kutsal Kailas Dağı’na, Ganj Nehri’nin kaynağına ve Şiva’nın evine yapılan bir hac yolculuğunu anlatıyordu.
Dağa hiç ulaşamadı. Üçüncü günden sonra, yorgunluktan bitmiş durumda vazgeçti ve hac yolculuğu onsuz devam etti. Phaedrus fiziksel gücünün olduğunu, ama fiziksel gücün yeterli olmadığını söylüyordu. Entelektüel motivasyonu da vardı, ama bu da yeterli değildi. Kibirli olduğunu sanmıyordu, ama hac gezisine kendi deneyimini artırmak, kendini anlamak için gittiği kanısındaydı. Dağı ve haccı kendi amaçları için kullanmaya kalkışmıştı. Dağı yada haccı değil kendini sabit bir varlık olarak görmüştü, bu nedenli hazır değildi. Öteki hacılar, dağa varanlar belki dağın kutsallığını öylesine öylesine yoğun duyumsuyorlar ki her adımları bir ibadet eylemi, bu kutsallığa bir boyun eğme oluyor diye düşündü. Dağın onların ruhlarına girmiş kutsallığı onlara kendisinden, kendisinin daha büyük fiziksel gücünden çok daha fazla dayanma gücü vermişti.
Eğitimsiz bir göz, dağa egoyu tatmin amacıyla tırmanma ile özgeci tırmanmayı aynı görür. Her iki tür tırmanıcı da bir ayağını ötekinin önüne atar. İkisi de aynı hızla soluk alıp verir. İkisi de yorulunca durur. İkisi de dinlenince devam eder. Oysa ne büyük fark vardır ! Egocu tırmanıcı ayarsız bir alet gibidir. Ayağını ya çok çabuk ya da çok geç atar. Büyük olasılıkla, güneşin ağaçlar arasından geçişinin güzelliğini görmez. Adımlarının kötülüğü yorulduğunu gösterdiğinde durmaz. Yanlış zamanlarda dinlenir. Bir saniye önce bakıp da ileride ne olduğunu öğrendiği halde yukarılara bakıp ileride ne olduğunu görmeye çalışır.Koşulların gerektiğinden ya çok daha hızlı ya da çok daha yavaş gider ve konuştuğunda hep başka bir yerden, başka bir şeyden söz eder. Burdadır, ama burda değildir. Burasını reddeder, onunla mutlu değildir, daha yukarılara çıkmak ister, ama oraya vardığında da aynı şekilde mutsuz olur ; çünkü artık orası da “burası” dır. Aradığı, istediği şey çevresinde vardır, ama çevresinde olduğu için onu istemez. Her adımı hem fiziksel hem ruhsal bir efordur, çünkü amacının dışta ve uzakta olduğunu düşler.''
Zen ve motosiklet bakım sanatı- Değerlerin sorgulanması Robert M. Pirsig
No comments:
Post a Comment